Shadow

Yaz Kursları

Hepimizin çocukluğunda camiye dair hatırlar vardır. Elinde elif cüzü veya Kur’an ile mahallenin camisine gittik hepimiz. Bu ülkede birçok insan Kur’an’la yaz kurslarında tanışır. Birçoğu 2-3 yaz devam eder camiye. Bir kısmı da İmam Hatip lisesi veya Kur’an kurslarında devam eder eğitiminde.

 

Camilerimizin sadece beş vakit kılınan yer olmaktan çıkıp, daha büyük, daha önemli, daha etkili sosyal roller üstlenmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı bazı adımlar atmaya gayret ediyor.  

 

Bu konuda hepimize görev düştüğü kanaatindeyim. Caminin imamından mahalle esnafına kadar herkesin camiye gelen çocuklarla ilgili sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum.

 

Din, sadece din görevlilerinin sorumluluğunda değildir. Her Müslüman dininin görevlisidir. Mahallede imkanı olanlar, kursa gelen çocuklara, imkanları ölçüsünde çikolata, dondurma gibi hediyeler alarak kalplerin camiye ısındırmaya destek olmalıdır.    

Çocuklar yaz kurslarında sadece Kur’an okumayı öğrenip birkaç sure ezberledikten sonra evlerine dönmemeli. Çocukların bedenlerinin girdiği camilerde kalplerinin de kazanılıp, caminin sürekli cemaati haline dönüştürülmek için yaz kursları önemli bir fırsattır.

Eski âlimler bir araya gelince, birbirlerine “Kaç kişinin katilisiniz?” diye sorarlarmış. Yani sana “yetiştir” diye teslim edilen kaç öğrenciye sahip çıkamadın, onları ilim kervanına katamadın da onların bir nevi katili oldun diye sorarlarmış…

Kur’an alfabesini öğrenen çocuklara Kur’an ahlakından da mutlaka bahsetmek, dinin sadece caminin dört duvar arasında yaşanan bir hayat olmadığını öğretmek zorundayız. Aksi takdirde “Namazı Allah ile kılıp, ticaretini şeytanca yapan, beş vakit namaz kılıp, on vakit yalan söyleyen insanlar” yetiştirmeye devam etmiş oluruz.

 

Cemaati gençleştirme fırsatı…

Bazı yaşlılar camide yaramazlık yapan çocukların gürültüsünden çok rahatsız olurlar. Yaşları gereği belki gürültüyü çekemeyebilirler. Bu konuyla ilgili bir müftü kardeşim kendi uygulamasını anlattı. “Yaz kursları başlamadan önce yaptığım vaazlarda, ‘çocukların camide yaramazlık yapmasından rahatsız olan hacı amcalar, öğlen namazlarını evde kılın!’ diyorum” demişti bir müftü arkadaş. Çocukların kalplerini kırmaktansa, namazlarını evde kılsınlar daha iyidir.

  

Neredeyse tüm din görevlilerinin en büyük şikayeti, camiye sadece yaşlıların geliyor olması. Elbette mahallenin yaşlı amcaları da sürekli camiye gelecek. Ancak genç cemaat sayısı ne kadar çok olursa, caminin din görevlisinin yapabilecekleri de o kadar çok olur.  

Ateist bir Matematik profesörü gençlerin matematiği sevmeyişinden rahatsız olmuş. “Bu çocuklar var olan eğitim sistemi içerisinde matematik sevemezler” düşüncesiyle bir Matematik kampı kurmuş. Kampı kurma amacı ve hedeflerini anlatırken, “Buraya her yıl gelecek olan yüz çocuktan sadece on tane si bile Matematiği sevmiş olsa bana yeter. Ben kendime otuz yıllık bir hedef belirledim. Otuz yıllık çabam sonunda üç yüz öğrenciye Matematiği sevdirmeye başarmış olsam gözüm arkada kalmaz” diyor.

 

Ben bu yazıyı okuyunca şaşırdım. Uhrevi hiçbir hedefi olmayan, Allah’tan sevap kazanma ve cennet beklentisi bile olmayan bir insan kendisi için çok güzel bir yol haritası çıkartmış. Bir ateistin Matematik sevgisi, bir din görevlisin Kur’an sevgisinden fazla olmaması gerekiyor.  

Her camii imamı kendisine böyle bir yol haritası çıkartsa, on sene içerisinde yüz kişilik genç bir cemaate sahip olur.   

 

Talebe değil öğrenci

Eskiden öğrenciye “talebe” denirmiş. Bilgiye talip olan demektir talebe. Ancak bu gününü çocukları tarladan çıkıp camiye gelmiyorlar ki bilgiye talip “talebe” olarak karşınızda otursunlar. Birçoğu anne babalarının zoruyla camiye geliyor. “Arkamızdan Yasin okuyacak kadar din öğrensinler” düşüncesiyle gönderiliyorlar maalesef. İnternet kafeden çıkıp camiye gelen çocuğun tavırlarıyla, tarladan çıkıp camiye gelen çocukların tavırları aynı olmaz. Bu farkı, çocuklar değil, onları okutmaktan sorumlu olanlar bilmeli.

 

Ailelerin eğitimi…

Milli Eğitim Bakanlığının yıllarca yaptığı hatayı maalesef Diyanet İşleri Başkanlığı da yapıyor. Okullarda sadece öğrencileri eğitip anne babaları eğitime dahil etmemek, Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı en büyük yanlışlardan birisiydi. Son yıllarda “Aile Eğitimi” programlarına önem verilmiş olması sevindirici olmakla beraber, daha üzerinde çok çalışılması gereken bir proje olarak duruyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da, Aile İrşad Büroları ile ailelere ulaşmaya çalışmak için çok güzel bir birim kurdu. Henüz daha her yerde oturmamış olmakla beraber, çok önemli bir adım.

 

Yaz kurslarına gelen çocukların ailelerini de mutlaka bu eğitim faaliyetlerine dahil etmek gerekiyor. Kurslara gelen çocukların ailelerine, kursların ortasında veya sonunda, mutlaka (veli toplantısı gibi) bir programla eğitime dahil etmek gerekir. Camiye veya bir konferans salonuna davet edilen velilere, çocuklara din eğitimi ve din sevgisi verme konusunda ailelerin sorumluluğu hatırlatılmalı.   

Çocukların camide aldıkları eğitime aile destek vermezse, bir sonraki yaza kadar çocuklar öğrendikleri birçok bilgiyi geri unutuyorlar. Daha da önemlisi, İslam ahlakı adına cami hocasından dinlediklerini, anne babalarının hayatlarında görmeyen çocukların dine bakış açıları bozuk oluyor.

 

Din görevlisi kardeşim!

Bugünden itibaren camine gelecek olan çocuklar, sadece yaşadığın mahallenin değil, ülkemizin ve insanlığın geleceğidir. Çocuklara bu gözle bakabilirsen, onlara sabırla yaklaşabilirsin. Görev yaptığın mahalleyi değiştirmek istiyorsan, mahallenin geleceği olan çocuklar senin karşında diz çöküp oturacaklar. Bu fırsatı iyi değerlendir.

 

İnsan ilişkilerinde temel kural, “Kalbine girmediğin insanın beynine giremezsin!” kuralıdır. Camiye gelecek olan çocuklar seni sevmeden anlattıklarını sevmezler. Önce kendini sevdir, çocukların kalbine gir. Senden veya camidekilerden nefret eden bir çocuk, hem camiden hem de dinden uzaklaşır. Bunun vebalini kimseye ödeyemez.

 

Marifet çocukları camiye sokmak değildir. Gerçek marifet, camiyi çocukların kalbine sokabilmektir.

 

Kaynak: saitcamlica.com

 

Bir cevap yazın