Shadow

Allah’a iman ve dua, stresin panzehiridir

Allah’a iman ve dua, stresin panzehiridir

Önce Vatan Gazetesi yazarı Oğuz Çetinoğlu ile “Stresten Kurtulmanın Yollarını” ve “Akıl” Kavramı üzerine yaptığımız röportajımız…

Günümüzün insanı; huzurlu, ferah ve rahat değil. Pek çok insanın fjzyolojik sıkıntıların yanında psikolojik sıkıntıları var. Kimileri de kendisini, ahtapotun kolları tarafından sarılmış gibi hissediyor. Stres denilen illetin, depresyon denilen huzur kemirgeninin kıskacında muzdarip bir hayat yaşıyor. Bu durumun inanç yokluğundan veya zayıflığından kaynaklandığı belirtiliyor.

“Stres” kelimesinden başlayalım. Bir din adamı olarak stres kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?
Stres, sık sık duyulan ve fakat çok kişinin târifini yapamadığı sıkıntılı bir durumdur. Kişi, sebebini bilmediği bir sıkıntılı durum yaşar. Yapması gereken işlere karşı isteksizdir. Çevreyle uyum sağlayamaz. Psikolojik bir rahatsızlık olmasına rağmen fizyolojik rahatsızlıklara da yol açar. Kafasında, kalbinde ve bedeninde ağrılar hisseder. Özetle zihin ve beden faaliyetlerinde hissedilir ve kısıtlama oluşur. Stresli insanların pek çoğunda, sinirli davranışlar görülür. Stressiz bir insan yoktur. Ancak stresini kontrol edemeyen insan vardır. Stresini kontrol edemeyen insanlar hayata hep olumsuz bakarlar, karamsar bir ruh hâli içerisindedirler.

O halde stresin kontrol altında tutulması şartlarını sormam gerekiyor. Stres nasıl kontrol altında tutulabilir?

Allah (cc) Hazretleri’ne iman ve dua, stresin panzehiridir.

Kişi, duanın gücüne inanmıyorsa?

Rabbimiz istemedikçe insanın istemeyi başarması imkânsızdır. Geçmişteki hatâ ve isyanlarından insanların akılları ve kalpleri kilitlenir. Yaratıcıya sığınma ve dua etmek, zihinlerinden bile geçmez.

O zaman ne yapılacak?

Dostlarının, psikologun veya bizzat kendisinin kendisine yapacağı telkinlerle bu durumdan kurtulacak. Allah’ın sınırsız güçlü ve sınırsız cömert olduğunu, insanoğlunun ise sınırsız ölçüde çâresiz ve muhtaç olduğunu kavrayacak. Allah, kırık bir gönülle yalvaran sevgili bir kulunun dileklerini hâşa görmezlikten mi gelecek? O; Mü’min Sûresi 60. Âyet’te “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim” buyuruyor. Bilinmeli ki O, vaadinden dönmez.

Kişi, “Neden dua edeceğiz?” Diye sorarsa?

Çünkü dua, mutluluk kaynağıdır. Duasızlık ise ancak huzursuzluk kaynağı olabilir. Huzursuzluklar insanları depresyona sürükler. Araştırmalara göre 1990’dan sonra doğan neslin en büyük hastalığı depresyondur.

Neden acaba?

Sebepleri şöyle sıralanıyor:

1-Allah’a inanışın zayıflaması,

2-Ölümden sonra ahret hayatının başlayacağının hatırlanmaması.

3-Kadınların baskılar sebebiyle kendilerinin güzel olmak mecburiyetinde hissetmeleri.

4-Evlilik ilişkilerinin zayıflaması.

Kimler psikolojik sıkıntılar yaşar?

Psikolojik problemleri olan depresyona ve bunalıma giren insanlar, yaratıcı ile arası iyi olmayan insanlardır. İnanan insan, depresyona girmez. Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde depresyona giren insan yoktu. Depresyon; yeryüzünde sevgisiz kalmaktır. Ruhu beslememektir. Dua, ruhî ıstırabın en etkili ilacıdır. Sevgi ise; ailenin, toplumun birleştirici harcıdır. ABD Boston Hastanesi Başhekimi Dr. Herbert Benson, bir araştırma yapmış. Şu neticeye ulaşmış: Kronik hastalıklar için doktorlara yapılan müracaatların % 60-90’ı strese dayalı rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Depresyon üzerinde yapılan testler sonucunda verilen ilaçlar yeterli olmamaktadır. Böyle hastaları iyiliğe yönlendirecek yöntemler vardır.

Nedir?

Bunlar; inanca, ibâdet ve dua gibi vücudun gevşemesini, rahatlamasını, yumuşak kalp atışını, düşük kan basıncını ve rahat solunum imkânını sağlayan mânevî güçlerdir.

Dört bin yaşlı insan üzerinde yapılan araştırmada, uzun zaman düzenli olarak dua ve ibâdet edenlerin; duaya katılmayanlara -ibâdet yapmayanlara- oranla, daha az depresyon geçirdikleri ve bedenlerinin daha sağlıklı kaldığı ortaya çıkmıştır.

Dua etmenin de bir âdâbı var. Nasıl dua edilmeli?

Dua eden, Allah (Subhanehu ve Teâla) Hazretlerinin kendisini dinliyormuş ve O’na cevap veriyormuş gibi düşünmelidir.

Söylediğiniz şekilde dua eden, duasının kabul edileceğin inanmalı mı?

Bakara Sûresinin 186. Âyeti’nde Allah’ımız (cc) bize teminat vererek buyuruyor ki: “Ve şâyet kullarım sana beni sorarlarsa, onlara çok yakın olduğumu söyle. Bana dua edince, dua edenin duasına icâbet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, maksatlarına nail olabilsinler.” Araf Suresinin 55. Âyeti’nde: “Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz ki O, haddi aşanları sevmez”.

Furkan Suresinin 77. Âyeti’nde: “De ki duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” buyrulmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de 100 tane dua mahiyetinde Âyet vardır. Bunlar; Allah’ın tavsiye buyurduğu dualar, peygamberlerin yapmış olduğu dualar ve geçmiş ümmetlerin yapmış olduğu dualardır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) namazdan sonra, yeme içme, yatıp kalkmada, günlük hayatın muhtelif safhalarında yaptıkları dualarını biz de vird edinmeliyiz.

Bir misal verir misiniz?

Şöyle: “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, düşkün ihtiyarlıktan, kalp katılığından, gafletten, başkasına yük olmaktan, miskinlikten, Sana sığınıyorum.” diye dua ederdi. Gerçek anlamda dua eden ruhlar bazen acı çekebilirler. Fakat asla karamsarlığa, boğucu streslere girmezler.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de hevâya uymanın akılsızlığı, vicdana uymanın ise aklı getirdiği haber verilmektedir. İkincisine “sâlih akıl” diyebiliriz. Sâlih akıl sâhipleri stres girdabına kapılmazlar. Zâten İslamiyet; aklı olmayanları dinî açıdan mükellef saymıyor. Demek ki akıl, İslamî açıdan mühim bir unsur. Röportajımızın ikinci bölümünde izniniz olursa, akıl üzerinde konuşalım.

Hay hay…

Akıl ile alakalı olarak genel bir değerlendirme lütfeder misiniz?

Allah (c.c.) tarafından insanlara lütfedilen milyarlarca nimetlerin başlıcaları dört tanedir: 1-Akıl, 2- İman, 3- Sağlık, 4- Edep ve hayâ. Yaratılan bütün varlıklar içerisinde akıl, yalnız insana verilmiştir. Aklı olmayanın imanı yoktur. Büyüklerimiz birisine takdir edici, gönül alıcı söz söylerken “Aklınla yaşa” derlerdi. Allah insanoğluna; Hakk’ı batıldan, hayrı şerden, iyiyi kötüden ayırmak için aklı hediye etmiştir.

Herkesin aklı vardır. Mukayese kabul etmez fakat Hazret-i Ömer’in de aklı vardı, Ebû Cehil’in de. Birincisi “fâruk” sıfatına layık görüldü, ikincisi adı üstünde; “cehâletin, bilgisizliğin babası” olarak anıldı. Nasıl bir akıldan söz ediyoruz?

Akıllı adamın, önce Allah’la arası iyi olur. Yâni emirlere uyup haramlardan sakınır, kaçar. Allah’ı görür gibi ibâdet eder. Buna “ihsan” denir. Sonra peygamberin yolundan yürür, O’nu rehber, örnek-model kabul eder. Yüce Kur’an’da: “Allah’a ve peygamberine itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” Buyruluyor.(Al-i İmran:132) Sonra anne-babası ile arası iyi olmalı. Onları üzmemeli. Daha sonra hanımı ile çoluk-çocuğu ile memursa âmiri ile âmirse memuru ile işçi ise işvereni ile işveren ise işçisi ile sanatkârsa ustası ile askerse kumandanı ile talebe ise hocasıyla, dolayısıyla akraba, dünür ve komşuları ile arası iyi olmalı. Bunlar nasıl olur? Aklını iyi kullanmakla!

“Akıl sâhipleri” tâbiri Kur’an-ı Kerimde de yer alıyor…

Hem de defalarca… Zumer Sûresi 9. Âyet’te; “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak temiz (yüksek) akıl sahipleri anlayabilir.” buyrulmuştur.

Akıllı insanın toplum içerisindeki davranışları nasıl olmalıdır?

Akıllı bir Müslüman insanlarla kavgalı değil barışık olandır. Herkes ile iyi geçinendir. Çekişmeci ve kavgacı değildir. Müslüman’ın kavgası kendi nefsiyle ve şeytanladır. Diğer insanlarla değil. Çevresiyle kavga içinde yaşayan insanlar; şiddet, gıybet, dedi-kodu, kötü sözlerle kalp kırmaya namzet insanlardır.

Bu konuda Hadis-i Şerif var…

Efendimiz (s.a.v.): “Devamlı herkesle çekişir halde olman, sana günah olarak yeterlidir.’ (Ramuz) buyurmuştur. Ensar’dan biri Resulullah’ın huzuruna çıka geldi ve sordu, Efendimiz (s.a.v.) cevap verdi: -Ey Allah’ın Resulü (s.a.v.) Mü’minlerden hangisi daha üstündür?” -Ahlaken en güzel olanı. -Mü’minlerden hangisi daha akıllıdır? -Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonraki hayata hazırlanan kimsedir. İşte akıllı olanlar bunlardır. (Tirmizi, Ebu Davud). Şu hikmetler bize ışık tutabilir: *Akıllı adam kavga etmez, aklı ile yener. *Öfkelenmek aptallık, öfkelenmemek akıllıktır *Fitne ateşini yakan içinde yanar. *Hedefi olmayan gemiye rüzgâr yardım etmez. *Engelleri aş, başarıya ulaş. *Diklenmeyeceğiz ama dik duracağız. *Haklı isen korkma, Hak seni korur.

Muhterem Hocam, bu röportajın son sözleri olarak okuyucularımıza mesajınızı lütfeder misiniz?

Aklımızı, irademizi yerinde kullanmamız gereken ve memleketimizin kaderinin çizileceği günlerdeyiz. Mesele şahıs, parti-pırtı meselesi değildir. Vatan, millet, bayrak-sancak, din, namus meselesidir. Hepimiz aynı gemideyiz. Şayet gemi batarsa hepimiz batarız.

Bu röportajdaki sözlerimi bir dua ile bitireyim: “Gül gibi gözüküp diken gibi batandan, dost gibi gözüküp yılan gibi ısırandan sana sığınırım Ya Rabbi!”

Selam Hûda’ya tâbi olanların üzerine olsun.

Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/emekli-din-gorevlisi-muharrir-muzaffer-coskun-hocaefendi-stresten-kurtulmanin-yollarini-ve-akil-kavramini-anlatti-makale,33489.html

Bir cevap yazın