Shadow

Ord. Prof. Dr.Mazhar Osman UZMAN (1884-1951)

63 senelik hayatımın tarihi bir gramofon plâğına sığamaz. Lâkin tarih bir kelime ile söylenebilir: Göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir ömür. Hayatımın hususiyeti durmaksızın çalışmak oldu. Çalışmaksızın geçen ömrün çok sıkıntılı ve usandırıcı olduğuna kaniyim. Daima İlerlemeye, faydalı olmaya çalıştım. Başardığım azsa suçun pek azı bendedir. İnsanı muhit yapar, fevkalbeşer yaratılanları müstesna. Bense herkes gibi âdî bir insandım. Şaşırmadım, daima doğru yolda, cesur adımlarla yürüdüm. İyi bir vatandaş, iyi bir aile babası ve nihayet iyi bir insan sayılırsam hakkımdır, bu da bana yeter.

13 yaşında Bülbül deresine gömdüğüm anamın aşkını ölünceye kadar lekesiz, en büyük sevgi olarak taşıdım. Hayatımın bütün manevî kuvvetlerini o sevgi kaynağından aldım. Allah’ı, dini, milleti, insanları sevmeyi o mukaddes kadın bana tanıttı. Bütün varlığımı ona borçluyum. Babam da bana en kıymetli mirası hediye etti: Sıhhat ve namus!.. Ben ne kazandımsa, ne isem onlara aittir, onlara borçluyum. Bıraktıkları fukaralık bile bana en büyük şeref ve iftihar vesilesi oldu.

Doktor oldum, hoca oldum, refaha kavuştum, şöhretim birçoklarını imrendirecek dereceye vardı. Lâkin bütün bu saadetlerin tadına anacığımın acı hatıraları karıştı. Doktor oldum, zabit oldum, evlendim, nur topu gibi evlâtlarım, torunlarım oldu. Her sevinçte «ah.. ne olurdu bu günümüzü anam görse idi..» derdim. Çok mesut yaşadım. Hayatta herkes gibi heyecanlar, ıstıraplar elbette ben de çektim. Hamdolsun kaderim hepsini yendi, yenemediğine de tahammül etmeyi öğretti. En mesut günlerimin biri doktor çıktığım gündü. Artık hürriyete kavuşmuştum, ekmeğimi kazanacak, aileme ve insanlara yardım edebilecek hale gelmiştim. İkinci mesut günüm de büyük oğlum Lâhut’un dünyaya gelişidir. İlk babalık zevkini tadıyordum. Onu dünyaya bırakacağım, benim eserimi o takip edecekti. O benim en kıymetli eserimdi. Nitekim o da doktor oldu. O da sinir hekimi. Allah’a çok şükür ona bütün benliğimi verebildim. İmrendiğim, yapamadığım şeyleri çalıştım ki o yapsın. Ah çocuklarımı ne kadar severim!

Evlâtlarım, Lâhut’um, Tuba’m, İrem’im, Nasut’um, Cülmut’um ve onların anneleri, Saadet’im!.. Hayatımın yıldızları!.. Hayat sahamın ufuklarında her biriniz doğdukça ben dünyayı, yaşamayı daha zevkli buldum. Sizin yükünüzü taşımak bana ne tatlı geldi. Bir gün dünyayı, hayatı terketmeye mecbur olacağım. Şüphesiz bu hoş bir şey değil. Lâkin, herkes gibi ona ben şimdiden hazırım. Sade, sizden ayrılmak hepsinden güç olacak.

Evlâtlarım, hayatımda size her zaman söylediğim baba nasihatini bir daha tekrarlıyorum: Şöhreti, serveti, huzuru, şeref ve haysiyetinizle değişmeyiniz. İkbal için kimseye boyun eğmeyiniz. Namuslu ve hür olmanın zevki ölçüsüzdür. Hayatta korkaklar ezilir, kendinizi ezdirmeyiniz. Namuslu, hür ve cesur ve azimkâr olunuz. Hele gülünç olmayınız, iğrenç olmayınız. Kimse size acımaya lüzum görmesin, kimsenin merhametine muhtaç olmayınız. Milletinizi, vatanınızı ve bütün insanları seviniz. Alîcenap ve şefkatli olunuz. Hayatınızı koruyunuz; hayat pek kıymetli bir vedîadır. Ama şeref ve haysiyetinizi korumak için gerektiğinde her fedakârlığa hazırlıklı olunuz.

İşte evlâtlarım, size babanızın bir nasihati, ebedî sizde kalacak bir yadigârı (Yeşilay’dan).

Mazhar Osman’ın Tabâbet-i Rûhiyye adlı eserinden faydalanmak da ihmal edilmemelidir.

Prof. Dr. Ayhan Songar’ın vefatı dolayısıyle Dr. Zekeriya Kökrek, onun fedâkârlığını ve hocasına saygısını şöyle ifade etti :

“Hoca, daima Mazhar Osman Hoca’ya olan şükranlarını aktarır, onun hastalığı zamanında üç ay gece gündüz başında beklediğini, oturmaktan pantolonun oturma yerlerinin delindiğini, hocasının hasta yatağında bile kitap okuduğunu, okuyamayacak durumda olduğunda ise kendisine okutup dinlediğini anlatırdı.”

Prof. Dr. Asaf Ataseven ise Ayhan Songarı şöyle tanıtıyor:

“Ayhan Songar hayatı hızlı yaşayanlardan biri. Hizmetleri için yetmiş yıllık ömür ona yetmedi. Ama ilâhi takdir böyle. O eşsiz bir psikiyatri hekimi, kendisini iyi yetiştirmiş çok yönlü bir kültür ve bilim adamı. Eski hekimler gibi mûsikîşinas, iyi bir fotoğraf sanatçısı, güzel Türkçenin ve millî dâvâlarımızın savunucusu, pek çok özellikleri yanında mükemmel bir gazeteci ve yazar oldu. Nihayet İslâm’ı hergün biraz daha iyi öğrenme ve yaşamaya gayret gösteren bir mümin. Bir derviş, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahanesinde yattığı günlerde ağır hastalığına rağmen bir müminin gösterebileceği üstün seviyede bir teslimiyet ve sabır örneği göstermiş, aynı zamanda neşe ve yaşama sevinci yüzünden eksik olmamıştır. Nur içinde yatsın.”

 

Bir cevap yazın