Shadow

Elmanın Bedeli

Elmanın Bedeli

İmam-ı Azam’ın asıl adı Numan bin Sabit’tir. Yani, Sabit’in oğlu Numan. Babası Sabit Efendi’nin hikâyesi, İmam’ı Azam’ın nasıl bir anne babanın ellerinde, nasıl bir atmosferde büyüdüğünü göstermesi bakımından çok anlamlıdır.

Sabit Efendi, gençlik yıllarında bir gün abdest almak üzere bir derenin kenarına gelmiş kollarını sıvamıştı. Tam abdest almaya başlayacaktı ki, kızarmış bir elma­nın, derenin sularında kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu fark etti. O anda düşünmeden elmayı aldı, üzerini silerek ağzına götürdü ve ısırdı. Henüz kopar­mamıştı, yalnızca birkaç damla elma suyunun tadını aldığında birden irkilerek yemekten vazgeçti. Kendi kendine; “Ben ne yapıyorum?” Dedi. “Bana ait olma­yan bir elmayı nasıl yiyebilirim?”. Elmayı derhal ağzın­dan çıkardı, ama birkaç damla elma suyunu yutmuştu. “Hemen sahibini bulmalı ve helâllik almalıyım” diye düşündü. Büyük bir vicdan azabıyla dere boyunca, yukarıya doğru yürümeye başladı. Bir süre sonra; tam derenin kenarında bir elma bahçesi bulunduğunu gör­dü ve bahçeye girdi. Ağaçların elma dolu dalları dereye doğru sarkıyordu. Elmanın bu bahçeden geldiğini artık anlamıştı. Biraz ileride bahçeyle uğraşan bir ihtiyar gör­dü. Selamlaştıktan sonra konuşmaya başladılar. Bahçe­nin sahibi bu ihtiyardı. Genç Sabit Efendi, geliş amacını anlattı, bahçeden düşüp derenin sularına kapılan bir elmayı yanlışlıkla ısırdığını ve birkaç damla suyunu yut­tuğunu söyleyerek helallik istedi. Ancak, bahçe sahibi ihtiyar:

– Evlat. Madem helallik istiyorsun, o zaman iki yıl be­nim yanımda vereceğim ücrete itiraz etmeksizin çalışa­caksın. Hakkımı ancak bu şartla helal ederim! Dedi.

Sabit, çaresiz kabul etti. Ve iki yıl boyunca ihtiyarın yanında çalışmaya razı oldu. Yanında çalıştıkça aslında ihtiyarın çok iyi kalpli bir insan olduğunu gördü. İhtiyar hem Sabit’e çok iyi davranıyor, emeğinin karşılığını da fazlasıyla ödüyordu.

Nihayet iki yıl dolmuştu. Sabit, ihtiyarın karşısına çık­tı, baştaki sözleşmelerini hatırlatıp hakkını helal etme­sini söyleyerek, ihtiyardan müsaade istedi. Ancak ihti­yar: Sanki Sabit’in ayrılmasını istemiyormuş gibi, yeni bir şart daha ileri sürdü. Sabit, bu iyi kalpli ihtiyarın bu konuda neden bu kadar ısrarcı davrandığını bir türlü anlayamıyordu.

– “Evlat. Hakkını yiyemem. Sözleşmemize uydun, iki yıl canla başla çalıştın. Ama benim gönül rızasıyla he­lalliğimi istiyorsan, bir şartım daha var. Kabul edersen söyleyeceğim.” Dedi.

Bunun üzerine iki yıllık tanışıklık sebebiyle doğru ve dürüst bir insan olduğu anlaşılan ihtiyarın kendisine yanlış bir şartının olmayacağına kanaat getiren ve gö­nül rızasını gözeten Sabit, tereddüt etmeden buyurun. Ne söyleyecekseniz söyleyiniz. Sizin rızanızı alıp ayrıl­mak istiyorum. Dedi.

İhtiyar ise;

– Benim; görmez, konuşmaz, işitmez bir kızım var. Onunla evlenirsen benim gönül rızamı da almış olur­sun. Dedi.

Sabit nihayet bunu da kabul etti. Nikâh kıyıldı. Nikâhtan sonra Sabit, bir de ne görsün. Dünya güzeli, sağlıklı bir kızcağız görünce, soluğu ihtiyarın yanında aldı.

– Ey Baba. Bu işte bir yanlışlık olsa gerek. Benim gör­düğüm kız, hiç de senin tarif ettiğin kıza benzemiyor.

– O gördüğün, sana tarif ettiğim kızımdır evladım. Evet, benim kızım görmez ama yanlışı görmez, konuş­maz ama gıybet etmez, kötü söz ve yalan söylemez. Senin gibi dürüst, dinine bağlı bir insana iyi bir eş ola­cağına da emin olabilirsin. Seni daha ilk gördüğüm gün, iki damla elma suyundan ibaret olsa bile, boğazından haram geçmemesi konusunda bu kadar dikkatli olma­nı çok beğenmiştim. Yanımda çalıştığın iki yıl boyunca da seni iyice tanıdım ve yanılmadığımı anladım. Haydi, şimdi eşinin yanına dön. Allah ikinizi de mesut etsin. Dedi.

Yeni çiftin bir süre sonra nur topu gibi bir oğulları oldu. Adını Numan koydular. Numan, yani gelecekte­ki adıyla İmam-ı Azam, dört yaşındayken Kur’an hafızı oldu. Annesi, “Eğer babası o iki damla elma suyunu da yutmamış olsaydı, oğlum daha da erken hafız olacaktı” derdi.

Bir cevap yazın