Shadow

Size Dokunmayan Edepsiz Bin Yıl Yaşasın mı?

Size dokunmayan edepsiz bin yıl yaşasın mı?

Dua ederken ağzından değil ama yüreğinden ne çıktığını çok iyi bilmeli inanmış adam. Dua Türkçe ya da Arapça değil Yürekçe edilmeli.

İnsanın en anlamlı çağrısı duadır. Çaresiz kaldığı ya da içinden çıkılmaz durumlar yaşadığı zaman insan zayıflığını dolayısıyla yaratıcısını hatırlar. Bunun için inanan bir insan olduğunu tescil etmek şart değildir. İnanmayan insanlar da en az bir dinin müminleri kadar dua ederler. Düşen bir uçakta, batan bir gemide ateist yoktur.

Modern zihin bir şeyin hemen neticelenmesine ayarlıdır. İster ki dilediği şey ayak izlerini belli ederek hemen gerçekleşsin. Bu yüzden modern insan için dua sabrı diye bir şeyden bahsetmek mümkün değildir. Sabrında bile aynı acelecilik hakimdir: ‘Allah’ım bana sabır ver; ama çabuk olsun!”

Çoğunlukla sessiz kaldığımız anlar sahici, müstesna dua ortamlarımızdır. İçinizden geçen şey inandığınız güçle tesis ettiğiniz ruhsal alışveriş halidir. Bu şekilde dua eden insan çoğunlukla dua ettiğinin farkında değildir. Duada asıl olan Arapça ya da Türkçe değil yürekçe olduğuna göre kalpten istediğimiz her şey adresine ulaşır.

Peki kalpten istediğimiz her şey gerçekten bütün zamanlarda bizi mutlu edecek yarınlarımızda da bizim lehimize olacak şeyler midir? Doğrusu buna evet demek mümkün değildir. Yürekten ısrarla istediğimiz, gerçekleşmesi için deli divane olduğumuz bir şey tahakkuk ettiğinde başımızın belası haline gelebilir.

İnsan bugünkü içinde bulunduğu şartları düşünerek hareket ettiğinden dolayı ısrarla dua edip koşulları kendi lehine çevirmek ister. Bu ısrarın sebebi duvarın arkasını-iki gün sonrasını- görememektir. Dua sonucu sahip olduğu şeyin kendisi için hayırlı olup olmayacağı hesabını hiç yapmaz. Çünkü modern zihnin lügatinde ‘hayır’ ve ‘şer’ diye bir kelime yoktur. Bir şeyin ölçütü iyi ve kötü oluşundadır.

İyi ve kötü ise kaynağından kopuk, günü kurtarmaya yönelik kelimelerdir. İyi ve kötü dün ve yarın bağlamından kopuk olduğu için dünle ilgili muhasebesi ya da yarınla ilgili tedbir ve temkini yoktur. Bütün maksadı içinde bulunduğu koşul ve zamandan kazasız belasız çıkmaktan ibarettir.

Zenginliği ve şöhreti çok isteyen ve bu isteğini de duaya tahvil eden kişi aslında neyi istediğinin pek farkında değildir. Sahip olduklarıyla baş edemediği için belli bir zaman sonra aslında istediğinin huzursuzluk ve bela olduğunu anlayacaktır.

Dua insanı matlubu ve maksudunca dönüştürür; ama duadan dönmek o kadar kolay değildir. Çünkü insanın üzerinden ağırlıkları atması kış gecesi sarındığı sıcak yorganı fırlatıp atması kadar zordur.

Yukarıda ödünç aldığımız başlığın sahibi ünlü Amerikalı düşünür Waldo Emerson bu aforizmayla transandantal bir gerçeğe işaret ediyor. Bir karı-kocanın çocuk dünyaya getirme tasarımı olmadığı halde çocuk sahibi olmaları gibi insan her halükarda derin isteklerini yaratıcıya ulaştırıp umulmadık bir zamanda isteğinin gerçekleştiğine tanık olabilir.

Dua ederken ağzından değil,ama yüreğinden ne çıktığını çok iyi bilmeli inanmış adam. Neden dualarım kabul olmuyor diye yakınarak duvarları yumruklayan kişiye gelince, tam anlamıyla şaşkın ve ahmaktır o. Bilmez ki bir şeyin gerçekleşmesi için o şeyi sadece bizim istememiz yeterli değildir onu aynı zamanda Allah’ın da istemesi lazımdır.

Allah’ın sizin için o an gerçekleştirmediği şey, belki de belli bir süre sonraki duanızdaki isteğinize karşılık gelecek bir şey olacaktır.

Kim bilir belki de bugün sahip olduğumuz mutluluk dün kabul olmayan dualarımız sayesindedir. İlle de dualarım kabul olsun da sonucu nasıl olursa olsun diyorsanız, içinizde duayı ihtirasa dönüştürmüşseniz gelecek belalara (güçlü sınavlara) şimdiden hazır olmanız gerekir.

Dua sahip olma ihtirasımızı tatmin için yukarıdan sarkıtılan bir sepet ya da zor anımızda uzanan bir el değil, sahipsizliğimizde sahibimiz olan yüce kudrete çağrı göndermektir.

 

Kaynak:Haber7

Bir cevap yazın