Shadow

Kur’an’ı Okurken Şu Hususlara Özellikle Dikkat Edilmelidir

      Kur’an’ı okurken şu hususlara özellikle dikkat edilmelidir:

     Kur’an-ı Kerim’de tek başına anlaşılabilecek pek çok âyet bulunmakla birlikte bazı âyetlerin, mutlaka Kur’an’ın bütünlüğü içinde ele alınması zorunludur. Birbirini açıklar mahiyetteki âyetler, birlikte göz önüne alınmadığı takdirde, yanlış ve eksik anlamalar söz konusu olabilir. Bu yüzden birbiriyle bağlantılı âyetler, mutlaka birlikte değerlendirilmelidir.

     İkinci olarak, Hz.Peygamber’in Kur’an’ı anlayış ve hayata geçirişine bakmak gerekir. Herhangi bir âyet hakkında ondan sahih bir açıklama gelmişse; âyet-i kerime, öncelikle bu doğrultuda anlaşılmalıdır. Âyetler, Resûlüllah’ın anlayış ve açıklamalarına aykırı düşecek bir şekilde yorumlanamaz. Kur’an-Sünnet bütünlüğü açısından bu, son derece önemlidir. Zaten bazı âyetlerin doğru anlaşılabilmesi, ancak Hz.Peygamber’in tefsir ve uygulamasıyla mümkün olabilmektedir.

     Kur’an-ı Kerim’i doğru ve güzel bir şekilde anlayıp yorumlayabilmek için, İslam’ın ilk üç kuşağının anlayış ve açıklamalarını da dikkate almak gerekir. Çünkü ilk kuşak (Sahabe), Kur’an’ın nazil oluşuna ve Hz.Peygamber’in onu anlayış ve hayata geçirişine tanık olan nesildir. İkinci kuşak (Tabiin) ise, bu ilk kuşakla iç içe yaşayan ve Resûlüllah’ın Kur’an’ı nasıl anlayıp tefsir ettiğini ve nasıl hayata geçirdiğini onlardan aktaran nesildir. Üçüncü kuşak olan “Tebeü’t-Tabiin” ise ikinci kuşağın öğrencileridir.

     Bu üç kuşak, âyetlerin nüzul sebeplerini bildiklerinden, âyetlerin öncelikli bağlamlarını da çok iyi tanımaktadırlar. Âyetlerin doğru anlaşılmasında indiriliş sebeplerinin göz önünde bulundurulması ise, son derece önemlidir.

     Bunlara ilaveten, Arapça’yı çok iyi bilen, güvenilir dil bilginlerinin açıklamalarına bakılır. Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında izlenen ve bütün ilim adamlarınca kabul edilen temel yöntem, budur. Kur’an’ın doğru ve güzel bir şekilde anlaşılabilmesi için bu usulün izlenmesi gerekir. Yoksa birtakım yanlış ve eksik anlamalardan kurtulmak mümkün olmaz. İşte bunun için meâllerin yanında güvenilir tefsirlere ihtiyaç vardır.

     Bilindiği gibi İslam’ın ana kaynağı Kur’an’dır. Bu ana kaynak, Hz.Peygamber’in Sünnetinin de dinin kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak burada önemli olan, Sünnetin bize sahih olarak ulaşmış olmasıdır. Bu itibarla Hz.Peygamber’in Sünneti, Kur’an’dan sonra İslam dininin ikinci kaynağıdır. Bundan sonra ümmetin icmaı ve ilim adamlarının ictihatları gelir. Dolayısıyla herhangi bir konuda “İslam’da şu şöyledir” diye hüküm verebilmek için belli düzeyde bir ilmi birikime sahip olmak ve dini hükümler konusunda izlenen usulü bilmek gerekir. Bu sebeple böyle bir ilmi birikime sahip olmayanlar, yalnızca Kur’an-ı Kerim meâllerine bakarak dini hükümler çıkarmaya kalkmamalıdırlar.

     Kur’an-ı Kerim okumak, Kur’an tilaveti olarak da ifade edilir. Kur’an tilavetinin kendine has usul ve adabı vardır. Kur’an-ı Kerim, huşû içinde tane tane, kelimelerin ve harflerin hakkını vererek; düşünüp mesajını kavramaya çalışarak ve tecvid kurallarına uygun olarak okunur. Kur’an-ı Kerim’in bu şekilde okunması bizzat Kur’an-ı Kerim’in talimatıdır. Bu prensip çerçevesinde müslümanlar Kur’an-ı Kerim’in kıraatini Hz. Peygamberden nasıl işittilerse öylece okuyagelmişler ve bu okuyuş tarzını bir emanet olarak kuşaktan kuşağa titizlikle nakletmişlerdir.

     Kur’an-ı Kerim okurken son derece ihlâslı olmalı, onun Allah kelamı olduğunun bilinci içinde bulunarak bütün varlığıyla ona yoğunlaşıp zihnini başka düşüncelerden arındırmalıdır. Kur’an’ın doğrudan kendine hitap ettiğini düşünerek okuduğu âyetlerden etkilenmelidir.

     Namazda Kur’an’ın orijinal nazmının dışında tercümesi veya meâli okunmaz. Zira yukarıda da belirtildiği gibi Kur’an’ın hiçbir meâli Kur’an değildir. Çünkü indirildiği lafızların dışında, Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana, Allah’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığıdır. Oysa Kur’an’ın mucizeliği yalnızca anlamda değildir. Bu özellik, Kur’an’ın lafızlarında da vardır. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim namazda ancak aslî şekliyle ve orijinal lafızlarıyla okunur. Değişik diller konuşan bütün müslümanların günlük ibadetleri olan namazda ortak bir özellik olarak Kur’an’ı orijinal şekliyle okumaları, evrensel bir din olan İslam dininin müminler arasında vücuda getirdiği ibadet birliğinin bir tezahürü olarak kendini gösterir.

     Bununla beraber bir müslümanın en azından namazda okuduğu âyet ve sûrelerin anlamlarını öğrenmeye ve bunları anlayarak ve duyarak okumaya çalışması bizzat Kur’an’ın istediği bir husustur.
Kur’an meâlleri doğrudan doğruya Kur’an olmamakla beraber, Kur’an’dan yansımalar niteliğinde olduklarından, onları insan sözü olan diğer metinlerle bir görmemek gerekir. Bu sebeple, Kur’an’ın çeviri ve meâllerine de gerekli saygı gösterilmelidir. Çünkü Kur’an’ın aslını okumak nasıl bir ibadet ve taat ise meâlini okumak da sevap kazandırıcı bir iştir.

Bir cevap yazın